ali çeker
Ülkeler adaletle korunur!

Himmetin Beyanı7

Himmetin Beyanı

Himmetin başı ve sonu vardır. Başlangıcı irâde sonra talep, sonra rabt, sonra tasarruf, sonra kevn (âlem)dir. Himmet kudrettir. Sırr ise Hakk’ın kudretini ve himmeti bir araya getirir. İrâde ve talep kalpten olur. Ruh gizli değildir. Ancak zevke dayanan bir ilgi ve bağ ile aşikâr olabilir, görülebilir.

 Biz deriz ki: İrâde güçlenir ve talepteki samimiyet de kuvvetli olursa himmet sahibi ile matlub arasında (maddî veya manevî) bir rabıta meydana gelir. Bu rabıta ya icat ve var etme veya ifna ve yok etme suretinde hâsıl olur. Tıpkı iki şey arasındaki silsile gibi veya bir savaşçı ile hasmının göğsü arasında hâsıl olan mızrak veyahut ok gibi veya da güneşle yer arasındaki ışık gibidir. Allah Teâlâ kendisine dönenlerin kalplerini, kendisinden gelen bir nur ile bağlar. O zaman Seyyâr kendisi ile gökyüzü arasındaki rabıtayı, sanki ikisi bir şeymiş gibi tadar. Bazen da gökyüzünden kalbine doğru inen ve kendisinin de tutunduğu zincir görür. Bu, “Allah Teâlâ’nınipi” dir. Bu semavî parçaların tezkiye ve temizlenmesinden sonra vukua gelir.  Himmeti, her lahza ve nefes aldıkça bizden ayrılan ve göğe doğru yükselen bir adam şeklinde müşahede etmiştim. Bu hadise tekvin (var etme) halinde vaki olmuştu.

 

Hatıra

Küçükken ıssız bir evdeki bir kısım eşyayı beklemek için orda tek başıma gecelemiştim. Eve hırsız girecek, diye durmadan şeytan vesvese, nefsim ise vehim veriyordu. Hâlbuki kapılar da kapalı idi. Ben de gaybî duyguların ortaya çıkışı, hislerin yanılması ve korkunun şiddetinden olacak ki hırsızın var olduğunu zannettim. Sanki adamın tıkırtısını duyuyordum. Kapının yanına geldi, kapıyı çaldı, kapalı olduğunu anladı, sonra sürgü ile oynamaya başladı, sonuçta kapıyı açtı ve içeri girdi. Aklım başımdan uçtu, bayıldım. Ertesi gün öğleyin aklım başıma geldiği zaman kendi kendime “bana ne oldu”, dedim. O anda gece hırsızın eve girişini ve bazı eşyayı alışını hatırladım. Hemen eşyaya baktım. Hepsi yerli yerinde duruyor. Kapıya koştum o da kapalı. O zaman bunu himmetimin yaptığını anladım.

Çok korkulduğu zaman, (hayalî) korkunç şahısların zuhur etmesinin ve görünmesinin sırrı, bu sır (ve vehim) dir. Himmet, cem’iyetin meyvası, belki cem’iyetin sırrıdır. Zıddı ise tefrika dır. Cem’iyet gibi nimet, tefrika gibi azab yoktur. Cem’iyet kalbin Arşa ulaşması, başka bir ifade ile Arşın kalbe kavuşmasıdır. Veya yolun ortasında ikisinin karşılaşmasıdır. (Cem’iyetu’lcemiyet). Cemu’lcem’ ise kalp ve arşın Hakk’ta yok olmasıdır. Bu ise Hakk’ın her ikisi üzerine istiva etmesidir. “Allah Teâlâ’nın Arşı istiva etmesi” 56 kalpleri istiva etmesine göredir. Allah Teâlâ’nın Arşı istiva etmesi celâli, kalpleri istiva etmesi ise cemâlidir. Bu da “Rahman ve Rahim” in mânâsıdır.

Rahman Arşa istiva eden, Rahim kalpte tecellî edendir. Rahman ve Rahîm kelimelerindeki “elif” ve“ya”nın manası budur. (Rahmanda elif, Rahimde ya vardır).  Bu, zevk ve tatmayla ilgili bir sırdır. Meselâ;rahman kelimesini söylediğin ve bir başkasından işittiğin zaman, büyüklük, yücelik, kudret, azamet, kuvvetlice yakalama ve tutma gibi bütün cemâl sıfatlarının toplamını o kelimede bulur ve hissedersin. Aynı şekilde rahîm kelimesini söylediğin veya başkasından duyduğun zaman ise, nimet, selâmet, atıfet, kerem, lütuf, rahmet gibi cemâl sıfatlarının tümünü tadar ve hissedersin. “Elif” gökle ilgilidir; “ya” ise yer ile ilgilidir. Bunun gibi Arş semavîdir, kalb arazîdir.(yerle ilgilidir) Bunun için “elif”, (Arapça gramerinde) nasba, (dikelme, çalışma, yorulma) “ya” ise cerre, (çekme, taşıma, yüklenme) alâmettir. “Vav” ise ref (yükselme) alâmetidir. Ref nasb ile kesr arasında bulunur. “Vav” ruhun ismidir, “elif” Hakk’ın, “ya” ise halkın ismidir. Bunun için ruhlar, sırların mahalleri ve halk ile Hakk arasındaki alâkalar ve bağlar haline getirilmişlerdir. Bu kâinat ile onu meydana getiren arasındaki bir iştir. Bu söylediğim manayı Allah Teâlâ’nın şu ifadesi sana daha iyi açıklar: “...Sana ruhun mahiyetinden sorarlar. De ki, o Rabb’imin emrinden ibarettir...”  Bu ifade, ruhun manası konusunda bir sükût ve susma değil, aksine onu bir tefsirdir. Fakat Allah Teâlâ ile Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve müminler arasındaki sırdan dolayı cevap vermekten çok susmaya benzer. Bundan dolayı şeyhler ruh konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bence bu söylenenlerin en doğrusu Cüneyd Bağdadî kaddese’llâhü ruhâhu şu kelamıdır: “Ruh için kadîmdir de demiyoruz, mahlûk (hadis) tir de demiyoruz”. Hulâsa, ruhun Hakk’a ve halka nisbeti “vav”ın “elif” ve “ya” ya, başka bir deyişle refin nasb ve cerre nispeti gibidir. Bu suretle Seyyâr, harflerin sırlarına doğru yönelmiş olur.

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol